G7 zirvesi, NATO ve sıradaki zirvelerin düşündürdükleri

Dünya’nın en ‘gelişmiş’ ekonomilerini bir araya getiren G7 zirvesi sona erdi. Zirvede liderlerin neredeyse dünyadaki bütün sorunlarla ilgili bir görüş ve önerisi oldu. Biraz mizahi şekilde ifade edersek, sanırım kapsam dışı bıraktıkları yegane konu Galatasaray-Fenerbahçe arasında yaşanan çekişme ve buna bağlı söz düellosu hakkındaki görüşleri. Şayet Avrupa kupası başlamış olmasaydı belki iki satır ayırırlardı. Nitekim şampiyonaya ev sahipliği yapan Almanya’nın Başbakanı Olaf Scholz, zirvenin bitmesini beklemeden ülkesine döndü. Keza Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da erken seçimlerden dolayı Fransa’nın yolunu tuttu. İngiltere Başbakanı Rishi Sunak ile ABD Başkanı Joe Biden de aynı sebeplerden dolayı evlerine döndüler. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni zirvenin basın toplantısını tek başına gerçekleştirmek mecburiyetinde kaldı.

Bu köşenin müdavimleri, geçtiğimiz 31 Aralık’ta kaleme aldığım üzere 2024’ün transatlantik topluluk için önemli bir sınav yılı olduğunu, 4 milyarı aşkın insanın sandık başına giderek dünyanın değişimine veya dönüşümüne neden olabilecek seçimlerde bulunabileceklerini hatırlayacaklar. Ayrıca 14 Ocak 2024’de Macron’un zevahiri kurtarmak için başbakan değiştirdiğine, 14 Şubat’ta da Avrupa’da artan milliyetçiliğe ve bunun oluşturduğu riske dikkat çekmiştim. 36 sayfalık sonuç bildirgesini dikkatli bir şekilde okursak eğer, G7 liderleri, dünya kamuoyunun gündeminde olan konular hakkında ortaya karışık, biraz magazinsel diyebileceğim görüşler ve kararlar aldı. Önemli konular, Ukrayna ve makro politikalar ile Türkiye’ye, Hindistan’a ve Papa gibi liderlere yapılan açılım süreci.

Oysa 2024 yılında dünya bir çok sorunla ve karar alınması gereken serseri mayın süreçlerle karşı karşıya. Dünyada çatışmaların adedi artıyor ve artan çatışmalarda suçlular cezasız kalırken, demokrasi zor bir sınavdan geçiyor. Aşırı bilgi topluluğu ile sosyal kopukluklar, yapay zeka ile ilgili hukuki boşluk, ekonomik çöküş riski ve devletlerin sürdürülemez kamu borçları, güney-kuzey ayrımı, devletler ile kurumların taahhütlerini yerine getirmekte yaşadıkları güçlükler, insani değerlerin çöküşü, güvenlikçi politikalar ile temel hak ve özgürlükler arasında dengesizlik ve nihayet değerler ile çıkarlar arasında yaşanan çatışmalar, 2024 yılında belirleyici olacaktır.

G7 bildirgesi bu açıdan Hiroshima bildirgesinden farklı değil. Hatta 4 sayfa daha kısa. Ancak sorunlara sadece önerilerde bulunuyor. Kamuoyunu ve siyasilerin magazin dünyasını tatmin etmek amaçlı. Macron’un Meloni’ye kürtaj çıkışı, Sunak’ın İngiltere’de medyaya demeç vermek amacıyla Normandiya çıkartmasının 80. yıl anma törenlerinden erken ayrılması da aynı ruh halini yansıtıyor maalesef. Zaten G7 zirvesine seviyeyi davet edilmiş olan üçüncü ülkeler yükseltti. Meloni’nin Erdoğan, Papa, Modi, Lula gibi liderleri davet etme çabasını da bu şekilde değerlendirmek gerekiyor.

Kritik döneme girildi

Pazartesi’den itibaren uluslararası ilişkilerde önemli milatlara şahit olacağız. AB’ye üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanları Brüksel’de gayrıresmi olarak bir araya gelerek AB kurumlarına başkanlık edebilecek isimleri görüşecek. 30 Haziran’da Fransa’da genel seçimlerin birinci turu, 9-11 Temmuz tarihleri arasında Washington’da NATO zirvesi, 5 Kasım’da ABD seçimi ve 18 Kasım’da Brezilya’daki G20 zirvesi çok belirleyici olacaktır.

Transatlantik topluluğun kaderi bu milatlarda alınacak kararlara endeksli. Uluslararası sistemde bir konsolidasyonun yaşanması, çok taraflı ilişkilere dönülmesi, özgürlükler, saydamlık ve uluslararası düzeyde hukuk devletinin dayanıklılığını artıracak adımların atılması önemli. Zira G7 artık tek başına dünyada söz sahibi olamadığını gösterdi. Ancak fazla kalabalık olunca da asgari müştereğin fazla küçük olmasından dolayı alınan kararlar etkili olamıyor. Dünya yönetimi sanki bir dönüşüm içerisinde. Ya halklar karar verecek, ya da siyasiler öncü olacak. İstikamet de ona göre belirlenecek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

xxx